Hekimin bilgisizliği, deneyimsizliği, dikkatsizliği veya ilgisizliği nedeniyle yanlış teşhis, yanlış tedavi veya eksik bakım uygulaması neticesinde hasta zarar görebilir. Bu hatalı tıbbi müdahaleler sonucu hastanın zarara uğratılmasına malpraktis denir. Bir başka deyişle malpraktis; hekimlerin ve sağlık çalışanlarının hastaya tanı konulması, hangi tedavi yönteminin uygulanması gerektiği ve ardından tedavinin doğru şekilde uygulanması gibi konularda yapacakları hatalar sonucu hastanın uğradığı zararı ifade eder. Hekim, yapmış olduğu yanlış tıbbi müdahale sonucu hukuka aykırı olarak verdiği zararı ise tazmin etmekle yükümlüdür.

Hekim tarafından yapılan hata neticesinde zarara uğrayan hasta veya hasta yakınları tarafından başvurulabilecek iki yol vardır. Tazminat davası ve ceza soruşturması. İşbu makalede yalnızca hekimin hatasından kaynaklanan (malpraktis) tazminat davaları incelenmiştir. Öncelikle hekimin hasta ile arasındaki sözleşmenin niteliğini, hukuki sorumluluğunun dayanağını açıklamakta fayda vardır.

Hekimlik Sözleşmesi Nedir?

Serbest çalışan hekim ile hastası arasında yapılan hekimlik sözleşmesi, kanunda tanımlanmamıştır; ancak hekimlik sözleşmesi için doktrinde bazı tanımlamalar yapılmıştır. Buna göre, hekimlik sözleşmesi, “Serbest çalışan bir hekim ile hastası veya kanuni temsilcisi arasında yapılan ve hekimin öncelikle tıp bilimi ve uygulamasının öngördüğü esaslar çerçevesinde gerekli teşhisi koymak ve konulan teşhise en uygun tedaviyi seçip uygulamak yükümlülüğünü içeren bir ilişki” olarak tanımlanmıştır.

Hekim ile hasta arasındaki hukuki ilişkinin mahiyeti ise Yargıtay tarafından ve doktrindeki büyük çoğunluğun görüşü ile  “Vekalet Akdi” olarak kabul edilmektedir. Vekalet akdi, Türk Borçlar Kanunu’nda(1); vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşme olarak tanımlanmaktadır.

Hasta ile hekim arasında vekalet ilişkisi bulunmasının tabi sonucu olarak; hekim taahhüt etmiş olduğu tıbbi müdahalede bulunma borcunu; hasta da kararlaştırılan ücreti hekime ödeme borcunu yerine getirmelidir. Bu hukuki ilişki kapsamında zarar gören taraf, akde aykırı davranan tarafın eylemi nedeniyle uğradığı maddi kayıpları ispatladığı oranda zarar verenden isteyebilir.(2)

Ancak hekim tarafından yapılan bazı işlerin “Eser Sözleşmesi” olarak kabul edildiği görülmektedir. Örneğin; estetik ameliyatlar ile protez yapımı gibi müdahalelerde hastaya sonuç taahhüt edildiğinden bu yönde yapılan müdahaleler de genel olarak eser sözleşmesi hükümlerine tabidir.

Hekimin Haksız Fiilden Doğan Sorumluluğu Nedir? 

Haksız fiil, Türk Borçlar Kanunu’nun 49. Maddesi uyarınca “bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir eylemle sözleşme dışında başka bir kimseye vermiş olduğu zarar” şeklinde tanımlanmaktadır. Hekimin hastasına tıbbi standartlara aykırı bir şekilde yaptığı her müdahale haksız fiil olarak kabul edilir. Haksız fiil sorumluluğu, hekimin kusurlu hareketleri ile hastaya vermiş olduğu zararların tazmin edilmesini zorunlu kılar. Tıbbi müdahale, acil durumlar veya ameliyatın genişletilmesini gerektiren hallerde hekimin yapmış olduğu hatalı hareketleri neticesinde kusur sorumluluğu bir başka deyişle haksız fiil sorumluluğu kapsamında zarar tazmin edilir. Örneğin, özel hastanenin acil servisine gelen bir hastaya müdahale etmeyen doktor haksız fiil hükümlerine tabi olacaktır.

Hekimin Sözleşmeye Aykırılıktan Doğan Sorumluluğu

Hekim ile hasta arasında geçerli şekilde kurulmuş bir akit ilişkisinin mevcut olması halinde yapılan hatalı müdahale sonucu hastanın zarar görmesinde hekimin sorumluluğu esas itibariyle sözleşmenin ihlaline dayanır. Hekim ile hasta arasında kurulan sözleşme yukarıda detaylı açıklandığı üzere iki şekilde olabilir: Vekalet Sözleşmesi veya Eser Sözleşmesi.              Hekim ile hasta arasında geçerli şekilde kurulan bir sözleşmenin varlığına rağmen hasta, haksız fiil veya sözleşmeye aykırılık nedenlerinden birine dayanarak tazminat davası açma hakkına sahiptir. Sözleşmenin ihlal edildiği ise hasta tarafından ispatlanmalıdır.

Hekimin Vekaletsiz İş Görme Nedeniyle Sorumluluğu

Hekimin acil bir durumda, hasta ile sözleşme ilişkisi kurulmadan ve hastanın açık izni olmadan hastaya tıbbi müdahalede bulunması halinde vekaletsiz iş görme hükümleri uygulanır. Vekaletsiz işgören hekim, hastaya karşı her türlü ihmalinden dolayı tazminat sorumluluğu altındadır. Örneğin; acile gelen ve bilinci kapalı olan hastaya yapılan hatalı tıbbi müdahale sonucu hastanın hayatını kaybetmesi durumunda hastanın yakınları vekaletsiz iş görme nedeniyle sorumluluğa dayanarak zararın tazminini talep edebilir.

Malpraktis Tazminat Davası Şartları Nelerdir?

Malpraktis davası açılabilmesi için hekimin hatalı bir müdahalesinin yani kusurunun bulunması şarttır. Zira hastaların yapılan müdahaleler neticesinde zarara uğraması her zaman hekimin hatasından kaynaklanmayabilir. O halde tazminat davasının ikame olunabilmesi için öncelikle hekimin kusurunun araştırılması gerekir. Hatalı müdahalede bulunduğu tespit olunan hekime karşı maddi ve manevi tazminat ikame olunabilir. Kusurlu olan hekim, davacı hastanın oluşan maddi ve manevi zararlarını tazminle yükümlüdür. Dava konusunu oluşturan maddi ve manevi tazminatın miktarının belirlenmesi için hastanın uğradığı zarar tespit edilir. Hastanın uğradığı zararın çeşidi ve boyutunun tespiti yapıldıktan sonra meydana gelen zararda hekimin sorumluluğunun boyutu incelenir.

Sorumsuzluk Anlaşması Yapılması Halinde de Hekime Karşı Tazminat Davası Açılabilir Mi?

Diğer sözleşme türlerinde olduğu gibi hekimlik sözleşmesi için de sorumsuzluk anlaşması yapılması mümkündür. Fakat Borçlar Kanunu’nun 115. maddesi uyarınca, borçlunun ağır kusurundan sorumlu olmayacağına ilişkin önceden yapılan anlaşma kesin olarak hükümsüzdür. O halde her ne kadar hekimin müdahalesinden kaynaklanan her türlü hekimin sorumlu tutulamayacağı taraflarca kararlaştırılmış olsa dahi ağır kusur, kast, hile halinde anlaşma geçersiz olup hekimin hatalı müdahalesinden kaynaklanan zararın tazminini talep etmek mümkün olacaktır.

Özel Hastanede Çalışan Hekime Karşı Açılacak Tazminat Davasında Görevli Mahkeme Neresidir?

Bağımsız çalışan veya özel bir sağlık kuruluşunda çalışan hekime karşı malpraktis nedeniyle açılacak maddi manevi tazminat davaları adli yargının görev alanındadır. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun (3) uyarınca Tüketici Mahkemeleri görevlidir. Hekim ve özel hastaneye karşı birlikte tazminat davası açılması da mümkündür. Bu gibi hallerde de yine dava Tüketici Mahkemesinde görülecektir.

Devlet Hastanesinde Çalışan Hekime Karşı Açılacak Tazminat Davasında Görevli Mahkeme Neresidir?

Devlet hastanesinde çalışan hekimler aleyhine doğrudan dava açılması mümkün değildir. Bu davalar Sağlık Bakanlığı aleyhine idare mahkemelerinde açılmalıdır. Zira Anayasa’nın 129. maddesinin 5. fıkrası: “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.” hükmünü amirdir. (4)Devlet hastanelerinin yanında, üniversite hastanesi, ruh ve sinir hastalıkları hastanesi, aile sağlığı merkezi ve benzer nitelikteki kamu kurumlarında çalışan hekimlere karşı açılacak olan davalar da yine idare mahkemesinde açılır.

Tazminat Davası için Yetkili Mahkeme Neresidir?

Malpraktis nedeniyle açılacak olan tazminat davasının hangi yerdeki mahkeme tarafından görüleceği 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda düzenlenmektedir. Buna göre; genel yetkili mahkeme davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir. O halde, hastanenin bulunduğu yer veya hekimin yerleşim yerindeki tüketici mahkemesinde dava açılabilir.

Sözleşmeden doğan davalar için sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir. Bir başka deyişle, hekim ile hasta arasında bir sözleşme ilişkisi kurulmuş ve zarar sözleşmeye aykırılıktan dolayı meydana gelmişse davacı hasta, teşhis, tedavi, ameliyat veya bakımın yapıldığı yerdeki tüketici mahkemesinde davayı ikame edebilir.

Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.   Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 73. maddesinin 5. fıkrası uyarınca tüketici davaları, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu yerdeki tüketici mahkemesinde de açılabilir. O halde hasta dilerse yerleşim yerinde bulunan tüketici mahkemesinde de davayı açabilir.

Dava Zamanaşımı Süresi Ne Kadardır?

Özel sektörde çalışan hekimlere karşı açılacak tazminat davaları için zamanaşımı süresi 5 yıldır. Zira Türk Borçlar Kanunu uyarınca vekalet sözleşmesinden doğan alacaklar 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Hasta ile hekim arasında eser sözleşmesinin kurulduğu durumlarda ise yine Türk Borçlar Kanunu gereğince 5 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır. Bu sürenin başlangıcı ise zararın öğrenildiği tarihten itibarendir.

Kamu hastanelerinde çalışan hekimlere karşı açılacak tazminat davaları için ise uygulanacak prosedür farklılık göstermektedir. Şöyle ki; hasta hatalı tıbbi müdahalenin uygulandığı veya sonuçlarının ortaya çıktığı tarihten itibaren bir yıl içerisinde ilgili kuruma, hastaneye zararın tazmini talebini içeren bir dilekçe ile başvuruda bulunmalıdır. Yapılan başvuruya idarece olumsuz yanıt verilmesi halinde bu yanıtın hastaya tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde idare mahkemesinde dava açılmalıdır.

Malpraktis Tazminat Davası Açılmadan Önce Arabuluculuğa Başvuru Zorunlu Mudur?

28/07/2020 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren “Hukuk Muhakemeleri Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” (5) ile Tüketici Mahkemesi’nin görev alanına giren uyuşmazlıklarda arabuluculuk dava şartı halinde getirildi. Malpraktis iddiası ile hastane ve/veya hekim aleyhine açılan tazminat davaları da Tüketici Mahkemeleri’nde görüldüğünden dolayı artık malpraktis nedeniyle tazminat davası açmadan önce arabulucuya başvuru zorunlu hale gelmiş oldu.

Burada ayrım yapmak açısından belirtmek gerekir ki; arabulucuya başvuru şartı Tüketici Mahkemeleri nezdinde görülen davalar için geçerli olduğundan kamu hastanesi aleyhine idare mahkemelerinde açılacak olan davalar için arabuluculuk dava şartı değildir.

Fakat dava yargılamasının uzunluğu ve maliyeti göz önüne alındığında uyuşmazlığın arabuluculuk yöntemi ile çözümlenmesi tarafımızca da şiddetle tavsiye edilmektedir.

Konuya ilişkin detaylı bilgi ve hukuki destek almak için bizimle irtibata geçebilirsiniz.